Biriktirmek ve Atmaya Kıyamamak


Bir önceki yazımda belirttiğim gibi, hayatımda yepyeni bir dönem başlıyor ve yeni işimin lokasyonundan ötürü yeni bir eve taşınıyorum. Bu, gerçek manada oturacağım 3. ev olacak fakat ailemden bağımsız (kısmi, kardeşimle olacağım) ilk evim olacak. Farklı perspektiften bakarsam, şimdiki eve taşındığımda 19 yaşındaydım. O zaman bütün eşyalarımı taşımak zorundaydım ve yaşıma göre eşyam fazla değildi. Şimdi, ev bölünecek çünkü mevcut odamdan tam anlamı ile taşınmıyorum. Bu da eşyalarımı seçerek yeni eve götürmek demek.

Bu süreçte fark ettim ki, gerekli veya gereksiz bir sürü şey satın alıyoruz ve atmaya kıyamıyoruz. Biriktiriyoruz. Kendimden örnekleyeyim; 15-25 yaşları arasında muazzam bir kırtasiye gereçleri aşkım vardı. Aldım, aldım ve aldım. 100'den fazla mekanik kalemim var. Onlar zaman geçtikçe ufak bir koleksiyona dönüştü. Tükenmez kalemler de sayısı yabana atılacak kadar değil. Onlar 3-5 ufak kese kağıdına sığdı ve bir şekilde muhafaza edebildim ama odanın geri kalanında geçmişten atmaya kıyamadığım çok fazla blok not, defter ve ıvır zıvır var.

Hayatta gıpta ile bakıp, şu an hayatta uyamayacağım bir felsefe var. Minimalizm. Minimalist olmak her şeyin sade olmasını gerektiriyor. Bu, belki bana biraz fazla kaçsa da uyabileceğim hatta uyduğum birkaç noktası var. Onun dışında geçen sene okuduğum Lagom isimli kitabın isim babası olan İsveç felsefesi lagom; ne eksik ne fazla, tam kararında felsefesini benimsiyor. Sanırım İsveç'e olan sempatimden ötürü de bu felsefeye uymak daha kolay gelebilir.

Bundan sonrası için bu felsefelere uymak benim için ulaşması zor ama imkansız olmayan hedefler olacak. Gereksiz ve kullanılmayacak şeyleri almak, ne yazık ki onlarla bir taşınma esnasında yüzleşene kadar hiç dikkat çekmiyormuş. Buradan çıkaracağım en büyük ders bu olsa gerek. 

Yorumlar