Bisiklet


Bisiklet benim için komşumuzun küçükken Avcılar'da bana kısmi olarak hediye ettiği üstteki Peugeot Mosaique ile başladı. O zamanlar gazeteden verilen bu eski bisiklet benim çocukken en büyük yoldaşım oldu ve Avcılar semtinin birlikte görmediğimiz sokağı kalmadı neredeyse. Çok kaliteli bir bisiklet olmadığı mantıken aşikardı, özellikle üzerindeki ekipmanlar bazında. Fakat benim gözümde yeri bambaşkaydı. Bisiklet ile 7 yıldan fazla süren birlikteliğimiz bir gün tenis oynamaya gittiğimde onu kilitlediğim yerde döndüğümde bulamamam ile sona erdi. Yaşadığım hüznü tarifleyemem.




Ardından Castello markalı Türk üretimi bu bisiklet ile tanıştım. Daha fiyakalıydı tabii, amortisörlü ve No Fear yazısı ile adeta ışıl ışıl parlıyordu. Bu bisikleti yazlıkta kullanıyordum ama Peugeot'un havasını hiçbir zaman yakalayamıyordum. Ömrü çok uzun olmadı, depoda terk edildi.

Sene 2014 olduğunda ise benim için gerçek bir bisiklete geçmenin zamanı gelmişti. Çeşitli araştırmalar ve özellikle Bisiklet Forum sitesindeki iyi insanların tavsiyeleri beni bir şehir bisikletine yönlendiriyordu. Aklım her zaman yol bisikletindeydi fakat o dönem özellikle babamın da "Yol bisikletinin incecik tekerleri var bizim burada asfalt yol yok kullanamazsın o bisikleti" demesinden gayrı şehir bisikletine yöneldim ve Sedona Bisiklet'in 310 modelinde karar kıldım. Bisikleti alır almaz Büyükçekmece Bisiklet Kulübü'nün turlarına katılmaya başladım. Toplamda 650 kilometre yol yaptığım bu bisikletle özel bir gün de geçirdim. 2015'te bir gün kafama esti ve Büyükçekmece Tepekent'ten-Maltepe Küçükyalı'ya 75 kilometre bir günde pedalladım. Gerçekten unutulmaz bir gündü benim için. Bu bisikletin macerasının sonu ise 2019 olacaktı.


İşte gerçekten yol bisikletine attığım adım! Takvim yaprakları 2016 Temmuz'u gösterdiğinde çocukluktan beri hayalini kurduğum yere, İngiltere Londra'ya gidecektim. Gittim de.. Tabii bilenler vardır, Londra dümdüz şehir, ulaşımın yerel halka bile pahalı geldiği oluyor. Haliyle kur farkından dolayı bize o zaman için 4 kat daha fazla idi. Hal böyle olunca hiç düşünmeden bir bisiklet alma ihtiyacı hissettim ve internet mağazası Argos'tan kendime en alt seviye bir yol bisikleti aldım. O bisikletin adı ise Diamond Back - Sprint idi. Diamond Back meşhur İngiliz markası Raleigh'in alt markasıydı ve kadrosu alüminyum maşası çelik bu bisiklet beni Londra'da 3 ayda tam 1000 kilometre idare etti. Şimdi nerede mi? Londra'da yaşayan ve bana büyük yardımları dokunan Habibe Abla'nın bahçesindeki ufak depoda, tabii atmadı veya satmadıysa.


Ve geldik 2019'a. Bahsettim önceki yazılarda da, büyük değişiklikler sonucu kendimi Küçükyalı'da otururken buldum. Yeni iş, yeni yaşam alanı, yeni ev derken Sedona 310'un bana hizmet etmeyeceğini büyük şımarıklıklar ile çevreme anlatıyordum. Hep hayal ettiğim bir şey vardı o da Anadolu Yakası'nda oturup sahilde yol bisikleti kullanmak. Parke taş bahanesi de yok. O zaman yola koyulmalı ve bir yol bisikleti elde edinme vaktiydi. Sedona'yı Bakırköy'deki Velotürk adlı bisiklet mağazasına emanet edip kendime bir Peugeot R15 yol bisikleti kaptım. Kırmızı rengi oldukça dikkat çekiyor. Deneme turu bile yaptım. Tüm burada varılacak en güzel tesadüf ise Peugeot ile başlayıp yaklaşık 15 sene sonra yine Peugeot'a dönen bu güzel bisiklet yolculuğudur. Umarım ömrü uzun olur, bana güzel rotalar ve manzaraların kapılarını açar.





Yorumlar